Tevekkül
Kendinizi bilerek, beden zihin (duygu ve düşünce) yapısının perdeler oluşturduğunu ve bu perdeler üzerinde tecelli edenin ancak bu nur olduğunun farkındalığına uyanarak Kendinizi bilerek, beden zihin (duygu ve düşünce) yapısının perdeler oluşturduğunu ve bu perdeler üzerinde tecelli edenin ancak bu nur olduğunun farkındalığına uyanarak bu algılar, perdeler, zanlar dünyasından çıkın.
Kendinizi ve herkesin fiilini Hakta fena ederek tevekkül edin.
Tevekkül makamı fiillerde fena bulmaktır. Bu tevekkül makamı ölümsüz ve diri olanı keşfetme makamıdır ki, tevekkülün menşei Allah’ın hayat sıfatını müşahede etmektir. Hz. Yunus; “Ölen hayvan imiş; âşıklar ölmez” derken bu tevekkül ehlinden bahseder.
Alt bilinç (mertebe) ancak üst mertebe ile bilinir. Nitekim mutasavvıflar şöyle bir varlık okuması yapmışlardır: Bir mertebenin (makamın) sahih olması için, o makamdan yukarı bir makama çıkmak gerekir demişlerdir.
Ölümsüz ve daima diri olan Allah’a tevekkül edin, güvenin. Ölen her canlı ancak zatı itibarıyla daima diri olanla hayat bulur ve onun hayatı zatının aynısıdır ve aynasıdır. Dolayısıyla Onunla hareket ederler. Şu halde yapılana değil; yaptırana bakmakla yaptıranı önemsemek, kesrette yani sebep-sonuç ilişkisindeki çarkta boğulmak yerine onun dışına sıçramış oluruz. Çünkü hadiste ifade edildiği gibi; “Onların tümü sana zarar vermek üzere bir araya gelseler bile Allah’ın senin için takdir ettiğinin, dışında bir zarar veremezler.”
Onlara karşı, özlerini onlara bildirme noktasında şefkatinle onlara savaş ver. Bu, şimdiye kadar olup biten cihatların en büyüğüdür. Perdeler ardındaki hakikati bilmek ve kendini gerçekleştirmek, Hz. İnsan demek olan Muhammedî şuura ulaşmak, uyanmak cihatların en büyüğüdür.
“O iki denizi salıverendir. Yani cisim ve ruh denizini salıvermiş, birbiri içine birbirinin haklarını aşmaz şekilde, karıştırmamak üzere harmanlamıştır. Biri tatlıdır ve susuzluğu giderir.”
Furkan, 53
Bütün fiiller, ancak bir faili gösterir. Fiiller çoktur, ancak fail tektir. Fail, merkezde daima diridir ve fiiller o fail aracılığıyla olur. Gözlemci tektir, ancak gözlemlenenler çoktur.
Kişi, daimi olan gözlemciye değil; gözlemlediklerine odaklanmıştır. Bazen dünya rüyasındaki gözlemlediklerine, bazen de uyku rüyasındaki gözlemlediklerine odaklanmıştır. Kısaca, içsel kesret veya dışsal kesrette boğulmuştur. Acı su tatlıyı, tatlı su ise acıyı besler. Acıdan tatlıya tatlıdan ise acıya geçiştir hayat. Ancak aradaki berzahta duran arif bilinci, bunları yerli yerinde kullanır. İşte bu marifettir. Gölgeler güneşi gösteren işaretlerdir. Bunu bilmek ve kesret aynasında güneşi görmek, sende saklı olan Hakkı bilmektir.
Allah’ın sıfatları ile sıfatlanmak
Onu, hamd ile tesbih edin. Kendi gölgelerinizden arınarak, o gölgelerin özü gösteren işaretler olduğunu anlayarak, Hakk’a vasıl olmak şuuruna erişerek kendi miracınızı yaşayın. Kendi iç ve dış rüyalarınızın ancak rüyayı göreni gösterdiğini ve rüyayı görenin ise rüya olmadığına uyanın. Kendinizi rüyalardan tenzih edin. Rüyaların tenzihin aracı olduğunu bilin ve bu şuurluluğa demirlenin, buraya sımsıkı tutunun. Kendi sıfatlarınızdan arınarak, sıfatlarınızın ancak Onun şuuruna erişmek için bir işaret olduğunu bilerek, bu biliş içinde eriyin ve fena bulun. Ondan başkası için bağımsız bir sıfat olmayacak şekilde Onu tenzih edin. Onun şükrüne, yani bu fark ediş halinin sende oluşturduğu hale bürünüp, Onun fiilinin kaynağını yaşayan haline gelen bir varlık kimliğine kavuşun.
Hayali bir Allah kavramından; Onun tutan eli, gören gözü, işiten kulağıyla işaret edilen varoluşsal bütünlüğe ulaşın. Yani Onun sıfatı ile sıfatlanın. Çünkü gerçek hamd, Onun övülmeye layık sıfatlarıyla sıfatlanmaktır. İşte ölümsüzlük içkisi olan tevekkül makamının içtiği sarhoş etmeyen şarap, insanı ne akıllı ne de divane eden şarap; budur. Bu, üzüm şarabı değil; aşk şarabıdır.
İşte, anlayış bir fiil değil; bir fark ediştir. Bu anlayışla boyanan dalgaların, okyanusu bildiren işaretler olduğunu kavrayan, tüm dalgaların okyanus tarafından ihata edildiğini, dalga aracılığıyla müşahede etmekle, dalgalar (olaylar) aracılığıyla insanların sana karşı işledikleri suçları savmayı, onların sana yaptıkları eziyetlerin cezasını vermeyi, Ondan istemekle yetinirsiniz. Onun, onlara ceza verme kudretine sahip olduğunu görürsünüz. Bu şuurdaki insan dışarıyla uğraşmaz, enerjiyi dışarıya akıtmaz. Bilir ki, Allah abes iş yapmaz. Başınıza gelen sonuçlar, sizdeki sebeplerle ilgilidir ve bu sebepleri bilerek bunu aşmak ve anlamak insanın imtihan sahasıdır.
Her şeyin tek çözümü vardır, O da Hâk bilinci ile bilinir, tüm varlığa onun nazarı ile bak. Müminin ferasetinden sakının, o baktı mı Hakkın nazarı ile bakar. Burada gören de, görülen de birdir.
0 Yorum